İki bölümden oluşan köşe yazımın 1. Bölümü geçtiğimiz pazartesi günü yayınlanmıştı. İlk bölümde, Metastaz isimli kitabın yazarlarının kaleminden Türk Yargısının nasıl dejenere edildiğini ve bazı paralı Fetö suçlularınınbazı hâkim ve avukatların da yer aldığı çeteler tarafından nasıl korunduğunu anlatmıştım.
Zengin Fetö yanlılarının cezaevine girmedikleri gibi tam tersine AKP tarafından nasıl üst görevlere getirildiğini, yargı kararlarına dayalı olarak okumuştuk.
Köşe yazımın bugünkü 2.ci Bölümünde Metastaz isimli kitapta yer alan diğer iki konuya değineceğim.
Kitabı okuyanların da çok iyi hatırlayacakları gibi tarikatlar tam anlamı ile siyasallaşmış ve din eğitiminden çok devletin çeşitli bakanlıklarını ellerine geçirme ve laik düzeni yıkma yarışına girmişlerdir.
Özetle, devlet içinde bu kez de başka cemaatler FETÖ Örgütü benzeri bir başka yapıyı oluşturmaya başlamışlardır.
Ülkemizde ki çeşitli tarikatları ve toplumun tüm kesimlerine eşit mesafede dini kuralları Kur’an esaslarına göre düzenlemekle görevli olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın nasıl bir konuma geldiğiile ilgili yazılanları paylaşmak istiyorum;
TARİKATLAR;
Yazarlar, bu kitabın ilk bölümünde Türkiye’de ki TARİKATLARIN yapısını irdelemiştir.
Yazarlar, kitabın bu bölümünde FETÖ sonrası bazı tarikatların FETÖ ’den doğan boşluğu nasıl doldurduğunu ve hangi tarikatların hangi bakanlıkları ele geçirdiğini, isimler vererek ve mahkeme kararlarına dayanarak anlatmışlardır.
Özellikle FETÖ Darbesi sonrası adı sıkça duyulmaya başlayan Menzil Gurubunun Kürt kökenli olmasına rağmen, Batı’da Türk-İslam Sentezcileri arasında taraftar bulması (Örneğin merhum Muhsin YAZICIOĞLU gibi) nedeniyle, AKP Döneminde FETÖ’nün ardından öne çıktığını anlatan yazarlar, Menzil Gurubunun Adıyaman’ın Kahta İlçesi’nin Menzil Köyünü merkez olarak almasından ötürü Menzil Gurubu olarak anıldığını belirmişlerdir.
Kitapta, FETÖ sonrası devlet kadrolarının bu kez de başta Menzilciler olmak üzere diğer tarikatlar tarafından ele geçirildiği, Menzilcilerin en yoğun şekilde Sağlık Bakanlığı’n da kadrolaştığı detaylıca anlatılmaktadır.
Menzilcilerin Sağlık Bakanlığı’na nasıl yerleştiğini, ilk dönemlerde Sağlık Bakanlarının sürekli bu gurubun desteklediği isimlerden seçildiğini (Recep Akdağ gibi) vurgulayan yazarlar, bir süre sonra Sağlık Bakanlığı’na Mehmet Müezzinoğlu’nun getirilmesine rağmen,11 ay gibi kısa bir süre sonra Recep Akdağ’ın yeniden Sağlık Bakanlığına getirilmesinin arkasında “Menzilcilerin güç gösterisi mi vardı? Sorusunu sormaktadırlar.
Yazarlar, bu gelişmeler üzerine muhtemelen Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla siyasi iradenin, bu gurubun gücünü kırmak için bu kez de İskenderpaşa Tarikatını arkasına alan bir özel hastane gurubunun sahibi olan Fahrettin Koca’nın Sağlık Bakanlığına atandığını belirtiyorlar.
Yazarlar, bu atamalar sonrası ortaya çıkan tablonun, devlet kadrolarını ele geçirmeyi amaçlayan tarikatlar arasında şiddetli bir savaşın da habercisi olduğunu söylüyorlar.
Ne yazık ki, kitabın tarikatlar bölümden kısa alıntılar yaptığım anlatılanlar dahi, ülkemizi yönetenlerin FETÖ terör Örgütünden hiç ders çıkarmadığını göstermektedir.
Son yıllarda iyice ortaya çıkan korkutucu gerçek, ülkemizin demokrasisi adına en büyük tehlikenin tarikatlar olduğudur.
Tarikatların tek amaçları, siyasi iktidarlarda söz sahibi olarak çıkar sağlamak ve laik düzenin yıkılması yönünde ki çabalarını sürdürmektedir.
Bunları okuyunca, ister istemez Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu genç Türkiye Cumhuriyeti’nde demokrasinin yerleşebilmesi için en büyük tehlike olarak tarikatları görmesinin ve tüm tarikat, tekke ve zaviyeleri kapatmış olmasının nedenlerini çok daha iyi anlıyoruz diye düşünüyorum.
****************************
DİYANET BAŞKANLIĞI SORUNU;
Bu kitapta Diyanet İşleri Başkanlığı’na da değinilmiş ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tüm Müslüman Türk toplumu kucaklaması gerekirken, Sünni Müslümanların bir kuruluşu gibi görev yaptığının altı çizilmiştir.
Örnek vermek gerekirse, Fetö Darbe girişimi sırasında Diyanet İşleri Başkanı olan Mehmet Görmez’in darbe girişiminden bir yıl sonra görevden alınmasına Diyanet içerisinde ki Fetöcülerle yeteri kadar mücadele etmediği iddiaları yer almıştır.
Bunun yanında,diğer bir neden olarakta ağırlıklı olarak Görmez’in Alevilerle yakınlaşma politikasının Sünni İslamcıları rahatsız etmiş olması gösterilmiştir.
Hatta Cübbeli Hoca lakaplı Ahmet Mahmut Ünlü’nün, Görmez için “Diyanete bundan daha tehlikelisi gelmemiştir. Rabbim, vatana millete bağlı ve ehli Sünnete sadık hayırlı bir reis nasip eylesin” sözleri boşuna söylenmemişti.
Sonunda altına Mercedes çekmesi ve Diyanet’in enseste hoş görülü bakışı ile yıpranan Görmez’in yerine Fetö ile daha sert mücadele edeceği iddiaları ile Ali Erbaş oturtturulmuştur.
Erbaş, Sakarya Üniversitesi’nde dekan yardımcılığı ve daha sonra da 5 yıl dekanlık yapmıştır.
Yazarlar kitaplarında, Sakarya Üniversitesi’ne dikkat çekerken Erbaş’ın 15 Temmuz Darbesi’nin baş aktörlerinden ADİL ÖKSÜZ ile aynı dönemde bu üniversite de birlikte görev yaptığını ve yakın ilişkiler içinde olduğunu belirtiyor.
Ali Erbaş,Fetullah Gülen’in onursal başkanı olduğu Abant Toplantılarının ve yine aynı cemaatin “Kimse Yok mu?” Derneği’nin faaliyetlerine katılanlar arasında yer alıyordu.
Erbaş, ayrıca “Kültürler Arası Diyalog Platformu’nun (KADİP)” da üyesiydi diyen yazarlar, Erbaş’ın bir konuşmasın da “Şu an da Kur’an kursların din eğitimi verilen 4-5-6 yaşlarında ki çocuk sayısının 50.000’e yaklaştığını belirterek, mahallelerde din eğitini verecek SIBYAN Okullarının yeniden faaliyete geçirilmesi gerektiğini”söylediğini de açıklıyorlardı.
Yazarlar,“Ali Erbaş Fetöcüler ile iş tuttu, suçlu yine sekülerizm oldu. İyi mi?” Diyorlar.
Yazarların son sözü ise, “Ali Erbaş’ın takiyye konusun da Fetöcülerle yarışır durumda olduğunu da belirtip, FETÖ kendine bir Diyanet İşleri Başkanı arasa, bundan iyisini bulamazdı” Oluyordu.
- Türkiye’de ki FETÖ olaylarının gözükmeyen perde arkası durumları ile Tarikatların nasıl çalıştıklarını ve birisi dışlanınca bir diğerine nasıl kayarak varlıklarını sürdürdüklerini, asıl amaçlarının ne olduğunu,
- Yargının nasıl iktidara bağımlı hale geldiğini, nasıl bir akçeli işlere bulaştığını,
- Diyanet İşleri Başkanlığı’nın son dönemlerde tartışılan fetvalarının nereden kaynaklandığını merak edenlerin, METASTAZ isimli kitabı okumasını öneriyorum.
Üzülerek söylemek gerekirse ülkemiz adına, demokrasimiz adına, Laik düzen adına endişelerin yaşandığı bu dönemden kısa sürede çıkacağımız günleri görmek dileğiyle, aydınlık ve güzel bir hafta diliyorum.